19 Nisan, 2008

Yakmayın Lazım Olur

Haftasonu oynanan Groningen-Ajax maçından görüntüler. Groningen taraftarı konfeti atıp 80'leri yad etmek istemiş, bi bayram havası yaratmak istemişse de yanlışlıkla yangın çıkarmışlar. Ortalık dumanaltı olunca Ajaxlı futbolcular gelişmeleri soyunma odasındaki televizyondan takip ediyorlar. Hakem "Taraftar stadı yaktığında ne yapıyorduk lan" diye kuralları hatırlamaya çalışıyor çarezisce. Bu kadar şov yapmanın en kötü yanı 90 dakika sonunda yenilmek, üstelik kendi sahanda. Sonuç; 1-2. Tribünde böyle eğlence varken sonuç kimin umurundaysa artık.

18 Nisan, 2008

Robbie Fowler

Robbie Fowler'ın Anfield Road'daki yıllarının son anlarını izleyen Liverpool yedek kulübesi ve tribünlerde ağlayan taraftarlar. Bir efsanenin sonu. Sonrası Cardiff yolları. FIFA 97'de çok sağlam bir gol yemişliğim var kendisinden.

17 Nisan, 2008

Kral Kupası

Dün maç 2-1 iken, Getafe 2.yi atıp kupanın diğer kulpuna tutunabilirdi ama geçen haftaki Bayern maçından sonra 1 hafta içinde ikinci kez bir kalecinin beceriksizliğine kurban gitti adamlar. 2008'in Nisan ayında Getafe taraftarı olmak zor zanaat. 10 gün önce onlar da "İki kupayı getirin bize, canımızı verelim size" diye dolaşıyorlarsa ortalıkta bu sezonu yıllarca unutamazlar. Getafe alsın istedim, olmadı ama benim gözüm muhteşem tribünlere takıldı daha çok. Kral kupası finali olduğunu bilmesen, tribünlere bakınca sanırsın ki Hollanda-İtalya Dünya Kupası finali oynanıyor Madrid'te. Vicente Calderon'un yarısı turuncu, yarısı maviye bürünmüş, "abi biraz kaysana" desen, ilerleyecek yer yok, herkes ayakta. Bizim Kayserispor-Gençlerbirliği finali İzmir'de oynanacak. Stadı bilmiyorum ama Atatürk Stadı'dır o muhtemelen. 80 bin kişilik stadta kaç taraftar olacak merakla bekliyorum. Biri Ankara, biri Kayseri takımı, oynatsana adamları iki şehrin yakınında bir yerde. Şart mı kupa başlamadan finalin şehrini belirlemek. Absürd absürd uygulamalar. Dünkü maçın değil de taraftarların fotoğraflarını koyalım buraya, bizim final maçından sonra döner bakarız.





Sonuç ; 3-1, kupa Katalanya yolcusu, kazanan Velencia

16 Nisan, 2008

Bold Pilot

90'lı yılların ortasında iki amcam ve eniştemin teşvikiyle at yarışına merak salmıştık kuzenlerle. O günlerden geriye sadece Bold Pilot efsanesi kaldı zihnimizde. Hazır bugün konsepti dağıtmışken onu da analım buradan. O koştuğunda abartısız tüm Türkiye tek geçerdi o ayağı, yarışları 6-7 boy önde bitirirdi Halis Karataş ile. Sprintlerine, asaletine kurban olduğum İngiliz beygiriydi. Kuru çimde rakibi yoktu ama 2 damla yağmur yağsın naz yapar koşmazdı hayvan. 96'daki gazi koşusu rekorunu ararken o koşunun videosu çıktı karşıma. İsmini bir yerlerden hatırlayan, özleyen falan varsa buyursun. Özlemişim "start verildi ve koşu başladı" lafını. 98'de bir şampiyon olarak veda etti pistlere. Koçum benim, acaba şimdi napıyordur.

Para İmkan Falan

Önceki postlarda 2007/08 sezonu takımlarının bonservis harcamalarına dair bir yazı vardı. Bu da geride bırakmakta olduğumuz sezonun ligler bazındaki durumu. Rakamlar Euro üzerinden ve Transfermarkt'tan alıntı. Soldaki rakamlar o ligin takımlarının transfere harcadıkları toplam para, ortadaki rakamlar da futbolcu transferlerinden kazandıkları paralar. İthalat/ihracat dengesi gibi bir şey yani. Yeşiller futbolcu yetiştirip bunları sağlam paralarla yurtdışına pazarlayanları, kırmızılarsa parayı bastırıp hazıra konanları simgeliyor bir anlamda. Boşuna demiyorlar Arjantin ve Brezilya'nın ihracatı futbolcu transferlerine dayanıyor diye.

Jesse James

Futbola ara verip sinemaya değineyim bu postta. Zamanımın önemli kısmını da sinemaya ayırmama rağmen bloğa bu konuda neden hiç post koymuyorum onu da bilmiyorum. Amerika'nın ilk şöhretlerinden biri Jesse Woodson James. 1800'lü yılların ortalarında yeni kıtada ün salmış bir haydut. Onun hayatını konu alan bir film; The Assassination of Jesse James by the Coward Robert Ford. Russell Crowe'lu 3:10 to Yuma'dan sonra güzel bir western filmi daha. Onun kadar hareketli değil, silahlar sürekli kılıflarından çıkartılmıyor, kurşunlar havada uçuşmuyor, hatta ona kıyasla çok durağan ve ağır ilerleyen bir film ama seviyoruz westerni. Küçükken, pazar sabahları uyandığımda TRT'de kovboy filmleri izlerken yakaladığım babamdan kalma bir alışkanlık olsa gerek. Brad Bitt de Jesse rolünde. Görüntü, oyunculuk, aktarılış... her şeyiyle beğendim. Müzikler zaten süper, Nick Cave ve Warren Ellis'in elinden çıkma. Fragmanı burda.

15 Nisan, 2008

Bonservis Şampiyonları

Yazın futbolsuz günleri çekilir kılan şeytransfer haberleridir. En yalan transfer haberi bile heyecanla karşılanır, muhabbeti yapılır, geyiğe sarılır. Transferde sona yaklaşılması, transferin imzaya kalması, prensipte anlaşılması, futbolcunun eşyalarını toplamak üzere ülkesine gitmesi, eşinin şehri çok beğenmesi, ufak pürüzlerin halledilmesi, futbolcunun takımıyla anlaşılması, öğlen saatlarinde basının önüne çıkmasının beklenmesi vs... bunlar hep o sıcak yaz öğlenlerini çekilir kılan ayrıntılardır. Bu yaz da Avrupa Şampiyonası sonrasında bir sürü eğlencelik haber çıkar, kimsi gerçekleşir. Liglerin bitimine az kala biz 2007/08 sezonunun transfer raporlarını koyalım buraya, kim ne yapmış da işe yaramamış, kim ne kadar harcamış, kimler karlı, kimler zararlı çıkmış görelim. Bizim anca çenemizi yorar bu transferler. Bir sonraki postta da en çok para harcanan ligleri koyarız sıraya.

2007/08, Transfere En Çok Para Harcayanlar

1- Tottenham Hotspur : 95.150.000 €
2- Real Madrid : 92.000.027 €
3- Manchester United : 86.300.000 €
4- Liverpool : 84.050.000 €
5- Atletico Madrid : 84.000.000 €

2007/08, Transferden En Çok Para Kazananlar

1- Porto : 70.650.000 €
2- Lyon : 66.950.000 €
3- Atletico Madrid : 52.500.000 €
4- Arsenal : 51.100.000 €
5- Benfica : 49.920.000 €

2007/08, En Pahalı Futbolcular

1- Fernando Torres, Liverpool
2- Arjen Robben, Real Madrid
3- Anderson, Manchester United
4- Pepe, Real Madrid
5- Wesley Sneijder, Real Madrid

İstila Etme İstifa Et!


Mesele ne kaybedilen puanlar, ne ıskalanan şampiyonluklar ne de sıralamadaki manzaradır. Mesele bambaşkadır. Kimsenin kendi camiasının başına gelmesini istemeyeceği şeyleri, Beşiktaş taraftarının tek bir yönetim döneminde yaşamak zorunda kalmasıdır. Mesele babasının şirketlerini teslim etmediği birine Beşiktaş'ın emanet edilmesi ve onu destekleyenlerdir. Söylediği her söz ile batan, batmaktan vazgeçmeyen, batarken bir camiayı da yanında götürmeye niyetli insanların bu kulübü yönetmesidir. Onun takımın başına getirdiği menejerdir. İstenmediğini ve başarısız olduğunu bile bile koltuğundan vazgeçmeyenlerin alayıdır sorunumuz. Eşeklik bizde ki, ilk yarıdaki Sivasspor maçındaki tavrımızı bir maç sonrasına bile taşımayı beceremedik, sustuk. Verdiği zararları saysak buradan köye yol olur. Bu parçada hazır sayılmışı var zaten. İçimizde kalanları da Manisa maçında Dolmabahçe'de söyleriz günbatımında, bu kez mevzuda geri vitese takmak yok..

14 Nisan, 2008

Ya Tutarsa Hesabı

Önceden Ronaldinho'nun Milan'a gideceğini duyuran İngiliz gazetelerinde transfer haberleri iyice çoşmaya başladı. Bunlardan biri Liverpool'un kanat oyuncusu Jermaine Pennant'ın Newcastle yolunda olduğu. Sözde Newcastle menejeri Kevin Keegan tutturmuş "bana bu adamı alın" diye. Arsenal onu sağa sola kiraladı hep sonra da gözden çıkarttı zamanında. Hatta yanında bu sene berbat bir performans sergileyen John Arne Riise'yi de istiyormuş takıma. Demirören kadar olmasın, Newcastle da transferde tuhaf bir politika izliyor.

Abartmayın Beyler

Futbolda böyle efendi gibi gol sevinci yaşayan futbolcuları çok yadırgıyorum. Ben futbolcu olsam gol atınca acayip götüm kalkardı herhalde. Direkt taraftara doğru depar atar, tellere tırmanır, tel yoksa tarftarın üzerine zıplar, nasıl koyduk derdim. Her golden sonra en temizinden bir sarı kartım olurdu. Golden sonra hayatta yapacağım son şey ise tribünde onca taraftarım dururken golü eşime, sevgilime armağan etmek, yüzük öpmek falan olurdu herhalde. Anlamıyorum topçulardaki bu sevgili tribini.

12 Nisan, 2008

Tosuncuk

Son 4-5 senedir Ronaldo hakkındaki en popüler muhabbetlerimiz düzelir mi, düzelmez mi merakıyla geçiyor. Boş vakit buldukça sakatlandı son yıllarda. Tosuncuk 8 ay sonra iyileşir ama form tutana kadar yalan olur diyenler çoğunlukta. Bunun yanında bir de, düzelince Flamengo'da futbola devam edeceğini söyleyenler var. Bilmiyoruz sonu n'olacak ama saçları yakışmıyor bence böyle kabarık. Vurdursun komple 3'e, bi kendine gelsin.

3-3 Bitti

2 gündür Ankara'daydım iş güç yüzünden. Bu akşam eve geldiğimde Beşiktaş-Oftaş maçının son 10 dakikası oynanıyordu. Maç bittiktan sonra hemen dün akşamki maçları sordum ev arkadaşına. Zira sadece PSV-Fiorentina maçını izleyebildim otelde ki o da oldukça bayıktı, son 5 dakikasında sızmışım. Getafe ne yaptı diye sordum önce, 3-3 bitti dedi olanları anlattı. Kundaktaki çocuğumu kaybetmiş gibi üzüldüm ciddi ciddi adamlara. Bu kadar yıkıcı senaryoya Türkan Şoray filmlerinde bile denk gelmedim ben. İspanyol spikerin ağzından özetini izledim sonra maçın. O çoşkulu bağırışlar yerni sessizliğe bıraktıkça benim de kafam attı. Futbolla yat, futbolla kalk ama şu maçı izleyeme. Bu maçı izleyenleri tebrik ediyorum tüm içtenliğimle. Getafe taraftarı olsam dün gece sabaha kadar ağlardım herhalde, sonra da bi G3 bulur vururdum kendimi acıdan. Kral Kupası'nı alsalar bari, kupasız kapatmasın adamlar şu seneyi.

09 Nisan, 2008

Son Biletler

Cumartesi akşamı 21.30'da güzel maç var. Udinese'nin Roma, İnter'in Fiorentina ile karşılaşacağı bir haftada Şampiyonlar Ligine katılabilmek açısında önemli maç her iki takım için de. İlk 7 sıradaki takımlardan 6'sı birbirleriyle oynuyor bu hafta Serie A'da. Muhtemel 11'ler La Gazzetta dello Sport'tan.

CL Çeyrek Final

Bu sene birbirleriyle oynadıkları 3 maç da 1-1 bitince dünkü maç için beklentiler de farklıydı. Bir anlamda bu seneki düellolarının finaliydi. Sonuç 4-2. Ama bu Arsene Wenger'in, Benitez'den daha iyi olduğu gerçeğini değiştirmeyecek benim gözümde. Fenerbahçe de Chelsea'ye elendi Avrupa macerasının sonunda. Fenerbahçe'nin elenmesine sevindim ama Nisan ayı ortasında, hala UEFA ve yabancı basında isminin yazılıp çiziliyor olması onlar açısından başarıdır. İngiliz gazetelerinin takımın kalecisi Hilario'dan kahraman diye bahsetmesi de Chelsea'nin bu seneki durumunu oturup düşünmesi gereken bir mesele.

08 Nisan, 2008

Michal Kadlec

Kim olduğunu asla bilemediğimiz ve bu yüzden her zaman karizmatik görünen kulübe yakın kaynaklar bugün de boş durmadılar ve bu haberi geçtiler. Beşiktaş, Sparta Prag'ın defans oyuncusu Michal Kadlec ile önümüzdeki sene için anlaşmış. Babasını, Çekler'in harikalar yaratıp finalde Almanlar'a kaybettiği Euro 96 kadrosundan hatırlıyoruz. O da oğlu gibi defansta oynuyordu ve o efsane kadroyla gümüş madalya almıştı o turnuvada. Oğlunu pek tanımıyoruz, konu futbol olunca pek umursamadığım istatistikler var sadece elimizde. 23 yaşında ama ben daha çok takımdaki devamlılığına baktım. 16 takımlı Çek Cumhuriyeti Ligi'nde 3 yılda 114 maça çıkmış toplam. Sparta Prag için iyi bir sayı bu. 4 gol atmış ama üzerine gelen rakibe mal mal bakmasın, topa kafasını, bacağını sokmaktan korkmasın bana yeter, gol atmasa da olur. Hem stoper hem de sol bek oynuyormuş. İkisi de lazım zaten ama becerebiliyorsa sol bek oynaması isabet olur. Bonservisi 2 milyon Euro görünüyor ama ne kadara mal olur onu da bilmiyoruz ki zaten henüz kesin bir açıklama da yok alındığına dair. Daha youtube görüntüleri izlenecek, seyirciye götünü gösterip göstermediği kontrol edilecek, göstermişse bir başka takım arkadaşına yönelinecek... Birkaç gün sürer bunlar.

07 Nisan, 2008

Hasat Zamanı


Kabullenmesi zor da olsa artık sezon sonu yaklaşıyor tüm liglerde. Normalde bunun sebep olduğu boşluk ve depresyon bizler için daha derin olurdu da bu sene Avrupa Şampiyonası olduğundan 1 ay da onunla dolduracağız zamanı, o kadar koymayacak liglerin sona ermesi. Portekiz'de bitime 5 hafta kala Porto'dan geldi ilk şampiyonluk haberi. Amadora'yı 6-0 yenip en yakın rakibiyle aradaki farkı 18 puana çıkarınca 5 hafta kala başlamış kutlamalar. Cıvkı çıkmış orada olayın. Geçen sene Lisbon'un 1, Benfica'nın 2 puan önünde zor bela kazanmışlardı şampiyonluğu. Son 5 senedeki 4. şampiyonlukları.

Yırtık Kuponlar

Futbolda birkaç takım zirve yarışında olduğunda, ya hep beraber puan kaybettikleri ya da hepsinin birden kazandığı gıcık haftalar vardır. Her halükarda dert yanacak bir sebebin olur. La Liga'da bu hafta da onlardan biriydi, yırtılmış bahis kuponları uçuşuyor olmalı İspanya sokaklarında. Real Madrid, Mallorca deplasmanından 1-1 ile döndü ki acayip zevkli bir maçtı. Fenerbahçe-Kayserispor maçının hemen arkasından izlendiğinde, o maçın hakemine olan nefreti bile unutturacak kadar zevkliydi. Mallorca pozisyonları çerez gibi harcadı, Madrid'e kıyasla çok daha fazla hakettiler galibiyeti de olmadı işte. Villarreal, Sevilla'yı yenip de Madrid'e yetişir mi dedik ama o da patladı. İki tane yedi onlar da Sevilla'dan. O maçı izlerken gündüz maçı hasretim kabardı yine. En son bi Beşiktaş-Rize kupa maçı vardı bu sene gün ortasında tribüne damladığımız. Koysunlar Pazar günü saat 4'e, izleyelim mis gibi. O maç bitip de Barcelona maçına başlayınca, bu kez de Barcelona yenip Villarreal'i geçer mi sorusu dönmeye başladı ama onlar da beceremedi. 3 topu direkte patladı Barça'nın, pozisyonları hunharca harcadılar, öyle oldu böyle oldu, yan yattı çamura battı, beraberlikten fazlasını alamadılar Getafe'den. Böyle bir haftada 1 puan yetmedi Nou Camp'takilere, eski günlerdeki gibi yeniden beyaz mendiller belirdi 7'den 70'e herkesin elinde. Mendil bulamayan yanında getirdiği gazeteleri salladı.


Tabi ki böyle haftaların olmazsa olmazı çakal takımları vardır arkadan çaktırmadan yaklaşan. Şampiyonlar Ligini kovalayan Atletico Madrid, Almeria'yı 6-3 yendi. Bugün dönüşümlü olmak üzere 7 tane maç izledik de o maç yayınlanmadığından izleyemedik haliyle. Bir de televizyonların bu talihsizliği var, bir tercih yapmak zorunda kaldıklarında hep güzel maçı ıskalıyorlar. 36. dakida 3-3 olduktan sonra kopmuş maç ve Atletico Madrid bir 3 tane daha atmış.

06 Nisan, 2008

Geçmişten Bugüne #2

predrag mijatovic (1969)
1993 - Valencia

1997 - Real Madrid

2000 - Fiorentina 2008 - Real Madrid Futbol Direktörü

Geçmişten Bugüne #1

Baba Oğul Futbol

Bizim olmadı böyle lükslerimiz. En son bi Soma Linyitspor'un maçı vardı 15 sene önce birarada tribünde olduğumuz. O maç da çorbacık sayılır. Baba Fenerli, çocuklar Beşiktaşlı olunca mümkün değil zaten beraber zıplayıp, birlikte sövmek.

05 Nisan, 2008

Hayat Berbat

2 hafta önceki bu Beşiktaş - İBB maçında Olimpiyat Stadı'ndaydım. Kale arkasında bağırıyorduk Bobo o kırmızı kartı gördüğünde. O maçın burada ne işi var ki? Şu arkadaki hakem, Hakan Sivriselvi isimli insan bu fotoğraftaki kareyi "Bobo yumruk attı" olarak değerlendirip kırmızı kartla soyunma odasına postalamıştı. Yan hekem oyunu devam ettirirken hakem kırmızı kart göstermişti. Fotoğrafta da görüldüğü üzere hakem o sıra başka yönlere dalmış gitmiş, pozisyonu nasıl gördü kimse bilmiyor. Hakan Sivriselvi, bugünkü Fenerbahçe-Kayserispor maçının hakemi. Dışarıda arkadaşlar ile buluşup içecektik kalabalık bir güruh ile ama maçı izliyor ve onun bitmesini bekliyorduk. Bir tane yalanın kralı penaltı, bir tane uzatmanın uzatmasında, sahada aynı anda iki tane top varken, Semih ofsayttayken atılan gol ile Fener Kayseri'yi yenince dışarı çıkacak hal kalmadı hiçbirimizde. Sahadaki hakemi izleyeyip "Satılmış Kayseri" diye bağıran lavuklar vardı bir de. Biz de aldık marketten kendi biralarımızı, arka fondan verdik Müslüm Gürses'ten "Hayat Berbat"ı, takılıyoruz öyle. Arada Madonna'dan La Isla Bonita karışıyor araya, iyimserliğimizi korumaya çalışıyoruz kendi kendimize.

04 Nisan, 2008

CL & UEFA Çeyrek Final

İki turlu bir mücadelede kendi sahanda kazanamıyorsan, avantajı kaybetmekten daha kötü bir şeye sebep olursun; o da şehrin sokaklarından stada doğru tezahüratlarla giden, televizyon başında tüm gün umutla bekleyen, eğlenip makara yapan taraftarının hayal kırıklığı yaşaması. Kendi sahanda kaybettiğin maçtan sonra o dar koridorlarda ilerlemek, üzerinde çıkış yazan kapılardan kafan önünde yürümek, şarkılarla girdiğin yerden susarak çıkmak. O anlardan daha kötü bir şey yok benim için futbolda. Bu hafta hem Şampiyonlar Ligi hem de UEFA'da o anı yaşamayan tek taraftar Fenerbahçeliler idi. O da bize kapak oldu zaten. Oynanan toplam 8 maçta ev sahibi takımlar 1 galibiyet, 4 beraberlik 3 de mağlubiyet aldılar. Salı günü biri elime kupon tutuşturup şu 8 maça oyna dese 8'de 1 çekerdim herhalde. 8'de 2 olsa daha iyi tabi ama benim için fena değil bu da. Bizim mahallede yaşlı bi dayı var, Palermo 11'ini ezbere sayıyor iddia yüzünden. Hele bir Mauro Camoranesi diyişi var ki tanımasan dayının amcaoğlu sanırsın. O çok hakediyor kazanmayı bence ama ne zaman sorsam son maçtan yatıyor. Son maçtan yatmayan var sanki aramızda. Ben, ilk maçtan yatıp, diğer maçlar zebil olmasın diye aynılarına tekrar oynayıp yine yatanları çok seviyorum.

UEFA
Leverkusen 1-4 Zenit
Rangers 0-0 Sporting Lisbon
Bayern 1-1 Getafe
Fiorentina 1-1 PSV

CL
Roma 0-2 M.United
Schalke 0-1 Barcelona
Arsenal 1-1 Liverpool
Fenerbahçe 2-1 Chelsea

Kafadaki Kurt

Erman Toroğlu seçmelerinden sadece biri. Ne yazsam, ne söylesem az bu adam hakkında. Daha çok geri aldırırsın sen.

Kupanın Topu

Moskova'da oynanacak Şampiyonlar Ligi finaline özel hazılanan Adidas topları tanıtılmış Kızılmeydan'da. Aynı zamanda dünyada da satışa sunulmuş. Kames dururken kim gidip bu topu alır orasını bilemem. Bize bir ara hediye niyetine Adidas Questra vermişlerdi. O da Amerika 94'ün topuydu. Birgün maçta dallamanın biri kale arkasındaki tellerin kopuk kısmına nişanlayınca kevgire dönmüştü top. Mikasa desen piknikte kayboldu. Bi öğrenemedik malımızın kıymetini bilmeyi.

01 Nisan, 2008

Bulvar Ruhu

İngiliz The Sun'da bizim Fanatik ve Fotomaç sayfalarından alışkın olduğumuz başlıklar var bugünlerde. Joe Cole; Zico ve Roberto Carlos içim idollerim demiş, Roerto Carlos Chelsea'ye haber yollamış, sizi yeneriz diye uyarmış. Devamı burada.

Bravo Kazım Kanat

Uzun uzun Kazım Kanat ile ilgili içimi dökecek değilim. Kendisini sevmem. Sabah'taki 30 Mart 2008 tarihli yazısının sonuna mesaj eklemiş. Mesajı buraya aynen koyuyorum; "MESAJ: Alex'in yarısı boşalmış bir şişe su ile yere yatıp provokasyon yapması şık olmadı. Alex bir değil 100 tane su şişesi yediği Sami Yen'de bir kere yere yatmadı. Bunun adı maçı germektir, fair-play'e ihanettir." Ha Alex'i de sevmiyorum orası ayrı. Üçü arasında en çok o şişeyi atanı seviyorum zira fair-play pek derdim değil. Ama mesela bu değil şimdi. Konu Alex'in geçen sene oynanan ve sonrasında Galatasaray'ın 5 maç ceza aldığı maçta kendini yere atmayıp, bu maçta atmasıymış Kazım Kanat'a göre. Neden o maçta yere yatmadığını ben burdan söyleyeyim, ne yazık ki Alex o maçın kadrosunda yoktu sayın Kanat.



Boşver Gitsin


Daha önce bir anket yapmıştık blogta ama sonucuna dair bir yazı yazamamıştım. Gecikmeli de olsa onu yazalım bari hazır yeri gelmişken. "Türkiye'deki rakiplerinizi Avrupa maçlarında destekliyor musunuz?" şeklinde bir soru vardı ankette. Saolsun 57 kişi katılmış ve 40'ı "Hayır desteklemiyorum" derken, 17'si de "Evet destekliyorum" demişti. Yaklaşık %70'e, %30'luk bir oran. Açıkçası ben bu kadar çok "Evet" beklemiyordum. Dün akşam spor kanallarına Sabiha Gökcen'e inen Chelseali futbolcuların görüntüleri yansıdığında küçük bir grup Galatasaray tarafatarı da vardı kadrajda. Maksat herkesin safhı belli olsun ama zaten büyük ölçüde belli. Beşiktaş ve Galatasaray maçlarında gördüğüm Chelsea formalılar, açılan Sevilla ve Chelsea pankartları da gösteriyor ki Fenerbahçe'nin bu turda elenmesini isteyen çok. Bu durumda diğer takımlardan biri olsaydı aynı şeyi isteyecek Fenerbahçeliler de olacaktı elbet. O anket yapıldığı sırada Aceto ile konuşuyorduk, şunu sordum; "Abi bizde medyadakiler ağızlarından ""ülke puanı, Türkye'nin gururu, hepimizi temsil ediyor"" gibi laflarını ağızlarından düşürmezler böyle maçlarda. İspanya'da, İtalya'da medyanın böyle bir tavrı var mı?" diye. Muhabbetin özeti; Yokmuş orada böyle muhabbetler, "düşmanının düşmanı dostundur" hikayesi yani. Tam da o sırada, Atletico Madridli Agüero'nun, Real Madrid'in Roma'ya elenmesi sonrası, sevindiğine dair açıklamaları geldi Aceto'dan. Bununla ilk kez de karşılaşmıyoruz üstelik, televizyonlara yansıdı mı bilmiyorum ama en son Beşiktaş-Fenerbahçe maçı sonrası tünele girerken bize dönüp eliyle 8 işareti yapmıştı Lugano. Her zaman olmuştur birçok ülkede ezeli rakibin karşısındaki takımı desteklemeye yönelik pankartlar, formalar, atkılar vs... Dün akşamki Galatasaray taraftarına ilişkin de; bence Chelsea'yi desteklemeleri, bugün Ulusal basının attığı başlıklar gibi "Yazık, Ayıp" falan değil ama o şekilde kalkıp oraya gitmek de kendilerini küçük düşürmekten fazlası değil. O görüntüyü gördükten sonra kiminle konuştuysam, "Abi adamların kendilerini düşürdüğü duruma bak" diyorlar. Yarın geceye gelince, bana göre işin ucunda ezeli rakibin varsa, bırak kaybetsin.

Asıl Maç Tribünde

Geçen sene oynanan Roma-M.United maçındaki olaylardan sonra İngilizler bu kez kendilerini sağlama almaya çalışıyorlar Roma'da. Ada'dan gelecek 4000 taraftarın güvenliği için herkesi bağlamışlar. İngilizler holigan falan da Akdeniz'e inince sökmüyor o numaraları. UEFA Kupası'nda Vicente Calderon'daki Atletico Madrid-Bolton maçı sırasında çıkan olaylardan sonra Madrid Polisi; "Abartmayın arakdaşım olur böyle davalar" demişti, İtalyanlar da bu saatten sonra huyunu suyunu değiştirmez herhalde. UEFA, bu maçta olay çıkması durumunda Roma'nın önümüzdeki sene Şampiyonlar Ligi'ne katılamayacağı tehtidini savuruyor bir yandan da. Roma adına işler kötü giderse bağlasan rahat durmaz Curva Sud. Hadi hayırlısı.